Kahramanmaraş'ın önemli tarihi yapılarından olan ve şehir kadar eski Maraş Kalesi'yle ilgili bazı bilgiler...

Maraş Kalesi

Maraş Kalesi’nin Geç Hitit döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. MÖ 1200- MÖ 700 yılları arasında bölgede hakim olan Geç Hitit Dönemi krallıklarından Gurgum Krallığı’nın başkenti Maraş’tır. MÖ. Asırda Asurların bölgeye gelmesiyle birlikte bölgede Asur ticaret kolonisi kurulmuştur. Asurlar sonrasında Persler, Medler, Helenistik İmparatorluğu ( Büyük İskender) ve Roma döneminde Maraş Kalesi aktif görev yapmıştır.

Anadolu’nun güneyden giriş kapısı durumunda olan Maraş, göç, ticaret ve savaş yollarının kilit noktasında bir Askeri Garnizon kent görevi görmesi nedeniyle Maraş Kalesi aktif olarak kullanılmıştır.

Şehrin tatlı su kaynaklarına yakın, Güneyden, Güneydoğu’dan ve Güneybatı’dan şehre gelen ana yolların  açık bir şekilde görüldüğü, stratejik bir tepeye inşa edilmiş olan kalenin burcu  kare şeklindedir. Kalenin burçları ve dış savunma hatlarının oluşturan yüksek duvarları kesme taştan iç duvarları ise moloz taştan yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olan kalenin surları 2 metreye yakın kalınlıkta olup oldukça yüksektir.

İslam Devletleri ile Bizans arasındaki savaşlarda birkaç defa el değiştirmiş olan Maraş Kalesi, yaşanan büyük depremlerde zararlar görmüştür.

Romalılar döneminde olduğu gibi Selçuklular döneminde de garnizon kent görevi gören Maraş Kalesi, bölgede 185 yıl  hüküm süren ve Elbistan sonrası Maraş’ı başkent yapan Dulkadiroğulları Devleti’nin merkezi durumunda olmuştur.

Maraş Kalesi’ne kurulan mahalle ve çevresinde kurulan yeni mahalleler sonrasında Maraş Kalesi, şehrin merkezi olmuştur.

Maraş’ın 1522’de Osmanlı’ya dahil olmasının ardından Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle kale içerisine bir cami inşa edilmiş, mahallenin su sorunu çözülmüş ve kale bir yaşam alanı olarak kullanılmıştır.

17. Asırda iki kez Maraş’a gelen Evliya Çelebi, meşhur seyahatnamesinde Maraş Kalesi’nden, içindeki mahalleden ve kalenin giriş kapısında bulunan iki aslan figüründen bahsetmiştir.

( Maraş Kalesi’ndeki aslan figürü Maraş Aslanı olarak isimlendirilmektedir. Özellik olarak Hitit Dönemi aslanlarına benzemektedir. Bugün Maraş Müzesinde bulunan ve üzerinde Geç Hitit Dönemi Gurgum Krallığına ait secerenin bulunduğu aslan heykeli ile kale duvarındaki aslan kabarmasının benzer olduğu bilinmektedir. Bunun yanında Anıtkabir'deki Aslanlı Yol'daki aslan heykellerinin Maraş Aslanı ile ilintili olduğu ileri sürülmektedir. Bu durumun olması muhtemeldir. Maraş Aslanı ile Hitit Aslanı büyük oranda birbirine benzemektedir. )

Maraş halkı, gerek Maraş Kalesi’ndeki Türk bayrağına gerekse buradaki aslan heykeline ayrı önem vermiştir. Aslan figürünü şehrin futbol takımının arması olarak kullanılmasında; cesaretin ve kahramanlığın sembolü olan aslanın şehirin insanlarının karakter olarak kendileriyle özdeşletirmiş olmalarından ileri gelmektedir. 

-Bayrak Olayı-

Maraş İstiklal Harbi sürecinde; 26 Kasım’da Maraş’a gelen Fransız Yüzbaşı Andre, bir gün sonra Ermenilerin ileri gelenlerinden Agop Hırlakyan’ın konağında tertip edilen baloya  katılır. Baloda Yüzbaşı Andre, Hırlakyanların kızı Helena’yı dansa davet eder. Prenses Helena, “ Yüzbaşı dans teklifinizi kabul edemem. Kalede Türk bayrağı dalgalandıkça kendimi hür hissetmiyorum, beni mazur görünüz.” Der. Bu konuşmanın ardından Yüzbaşı Andre’nin emriyle Perşmebeyi Cuma’ya bağlayan gece kaledeki Türk Bayrağı yerinden indirilir.

28 Kasım 1919 Cuma Sabahı ( Kalenin etrafındaki mahallelerde meskun olan Maraşlıların özelliği, her sabah kalktıklarında kaledeki Türk bayrağına bakmak, bayrağı burçta yerinde görmekten  ayrı bir mutluluk duymaktır.) sabah namazını eda etmek için kalkan Avukat Mehmet Ali Kısakürek, kalede bayrağın olmadığını görür. (Aslında bir gece öncesinde bazıları bu durumu görmüştür fakat akşam olduğu için bir aksiyon olmamıştır.) Avukat Mehmet Ali Kısakürek bu hazin durum karşısında “Alemi İslam’a Hitap Beyannamesi”ni yazar. 9 adet çoğaltır ve oğlu 15 yaşındaki Şahap’a kalenin yakınındaki cami  girişlerine ve çarşıda halkın görebileceği yerlere asmasını ister. 28 Kasım 1919 Cuma günü bildiri görenler Ulucami’de toplanır. Cuma namazı vakti geldiğinde minberde oturan Rıdvan Hoca “Bir yerde Cuma Namazının kılınabilmesi için oranın hür olması gerekir. Bizim hürriyetimizin simgesi ise bayrağımızdır. Kalemizde bayrağımız indirilmiş haldeyken bizim burada Cuma namazı kılmamız caiz değildir.” Der. Bunun üzerine cemaat cami içerisindeki sancağı alıp dışarıya çıkar ve akın akın kaleye hücum ederler. Kaleye ulaşıp yeniden kalenin burcuna Türk bayrağını dikerler. Bayrağın gölgesinde Cuma namazı eda edilir.

Yaşananları uzaktan seyreden Yüzbaşı Andre, Bayrak Olayı’ndan bir gün sonra halkın nabzını tutmak için çarşıda gezintiye çıkar ve yolda karşılaştığı  Aşıklıoğlu Hüseyin’e “Bir bez parçası için bu kadar abartmaya ne gerek vardı. Sizin hepinizi mitralyözlerle ortadan kaldırabilirdim.” Der. Bunun üzerine Aşıkoğlu Hüseyin “ uzunca bir konuşmanın ardından MARAŞ BİZE MEZAR OLMADAN DÜŞMANA GÜLZAR OLAMAZ!” cümlesini kurar. Bu cümle Maraş İstiklal Harbinin parolası olur. Bugün MARAŞ KALESİ’nin önündeki büyük duvarda bu cümle yer almaktadır. 

Bu anlatının gazilerden nakille değişime uğradığı ve  bilimsel bir dayanağının olmadığını söyleyebiliriz. Olayla ilgili yapılan araştırmalarda kaleden bayrağın indirildiğine dair konuşmaların perşembe günü öğleden sonra şehirde gündem olduğu biliniyor. Kaleden bayrak indirilip indirilmediği hususu ise ayrıca tartışma konusu. Akademik camianın yaptığı araştırmalarda bu konuya dair tatmin edici bilgi bulunmuyor. Bununla birlikte kaleye hücum ediliği, bayrağın yerine tekrar konulduğu  arşiv vesikalarında yer alıyor. Fakat Fransız bayrağının asıldığına dair hiçbir delil bulunmuyor. Yine aynı şekilde Cuma Günü Ulucami önünde toplanan kalabalığın içerisinde Evliya Efendi, Arslan Bey ve Vezir Fahı gibi milli mücadele taraftarlarının olması ve halkı harekete geçme anlamında organize ettikleri yine gazilerden nakille biliniyor. Bunun yanında  Ulu Cami içerisindeki konuşmalarda ise "Bayraksız bir yerde namaz kılınmaz!" fetvasının alınmasının zaruri olduğu konuşulduğundan fetvayı veren kişinin Şeyh Ali Sezai Efendi olduğu, minberde ise Rıdvan Hoca'nın değil 1915 sonrasında Ulu Cami imamlığına getirilmiş olan Karpuzade Mehmet Hoca'nın olduğu çok kuvvetli iddialar olarak önemini koruyor. Yine Kapuzzade Hoca'nın sonraki zamanda şehit düşmesinden bahseden amcasının oğlunun olayın anlatımına dair bilgiler Tarihçi Yalçın Özalp'in Gazilerin Dilinde Maraş Milli  Mücadelesi adlı eserde geçiyor. 

Konun bilimsel anlamda dört başı mamur halde ortaya konulamamasının sebepleri; gazi anlatımlarının birbirini tutmaması, yabancı misyonerlere ait eserlerin tam anlamıyla Türkçeye çevrilmemiş olması, bilimsel ykalaşım yerine hamaset ve hakaret kültürüne dayalı tarih anlatım yönteminin hala güçlü olması etkili oluyor. Bu konuyla ilgili yazdığımız "Sancak İstiklal" kitabımızı okuyucularımıza tavsiye ederiz. 

BAYRAK TUTAN BOZKURT

1936 yılında Mustafa Kemal Paşa, “Hatay Meselesi” tartışırken Fransız Büyükleçisini çağırır ve Hatay’ın şahsi meselesi olduğunu,  cumhurbaşkanlığından istifa edip  tekrar bölgeden bir kuvayı milliye kurarak her ne surette olursa olsun Hatay’ın anavatana bağlanması için mücadele edeceğini söyler. Bu sırada Çukurova’ya ziyaret gerçekleştirir. İskenderun ve Hatay Meselesi’ni gündemde tutar. İşte bu dönemde Fransızlara karşı Maraş’ta 28 Kasım 1919’daki bayrak olayını ve 12 Şubat 1920’deki Maraş’ın Fransız İşgalinden kurtuluşunu, kahramanlığını hatırlatma düşüncesiyle bir hamlede bulunur. Maraş Kalesi’ne (28 Kasım 1936 açılmak üzere) bayrak tutan bozkurt heykelinin yapılması emrini verir. Bayrak Tutan Bozkurt Heykeli kaledeki bayrak direğinin olduğu yere bir kaide üzerine inşa edilir. “28 Teşrin-i Sani 335 (28 Kasım 1919) Cuma Günü Türk Maraş, Silah Gücü İle İnen Bayrağını İman Gücü İle Yeniden Dalgalandırdı" ibaresini yazdırır.

            Bayrak Tutan Bozkurt Heykeli, şuan yerinde yoktur. Ne zaman kaldırıldığı ve nerede olduğu bilinmemektedir.  II.Dünya Savaşı sürecinde özellikle Türkiye’deki Türkçülük meselesinin tartışıldığı ve yargılanmaların olduğu dönemde Hitler’in karşısında olunduğu, Stalin ve Fransızların rahatsızlığının giderilmesi düşüncesiyle kaledeki Bayrak Tutan Bozkurt heykelinin kaldırılmış olduğu tahmin edilmektedir. 1948’de Kazım Karabekir Paşa’nın Maraş Kurtuluş Etkinlikleri sırasında kalede bu heykelin olmadığı görülmektedir.

Maraş Kalesi’nde Top

Maraş Kalesi’ne Sultan II. Abdülhamid Han zamanında bir top gönderilmiş, şehirde elektrik olmadığı için önemli olayların durusunun yapılmasında bu topun kullanıldığı bilinmektedir. Bu top, Son Halife Abdülmecit Efendi’nin halifeliğinin ilanı için 101 pare top atışı sırasında infilak etmiş, top atışı vazifesini belediye görevlisi olarak yürüten Maraş İstiklal Harbinin en önemli kahramanı Sütçü İmam şarapnal parçalarının vücuduna isabet etmesi nedeniyle ağır yaralanmış iki günsora ise 25 Kasım 1922’de vefat etmiştir. Şehirde elektrik olmadığı için 1925’te Ankara’nın talimatlarıyla bir top daha gönderilir. Bu top şimdilerde Panorama Müzesi önünde durmaktadır. Mevcutta aynı noktada ise 1967’den sonra konulmuş bir başka top bulunmaktadır.

Maraş Kalesi, son dönemlerde uzun süren restorasyon çalışmalarıyla gündemde olmuş, en son 2020’de tamamlanan çalışmaların ardından halkın kullanımına açılmıştır.