Dünya milletleri içinde her milletin kendince bir düşmanı vardır. İş İngiltere’ye gelince hiçbir devlet İngiltere’ye düşman değildir ve hatta hepimizin algısında “İngiliz Asaleti” tabiri vardır.

                              

Kraliçe II. Elizabeth de tam anlamıyla İngiliz Asaletini yansıtır. Masal kitaplarında çizilen, klasik romanlarda yazılan, filmleri yapılan kraliçelerden farklıdır. Renkli giyinmeyi sevse de abartıya kaçmaz, kıyafetleri uyumludur, sade ve şık. Göz kamaştıran taçlarını, takılarını ve mücevherlerini özel günlerde kullanır. Halkın genelinin yemediği havyar gibi pahalı yemekleri sadece Noel kutlamaları sırasında misafirlerine ikram ederken yer.

Günlük hayatında kışın çıkan meyve ve sebzeleri kışın, yazın çıkan meyve ve sebzeleri yazın tüketir. Sağlıklı yaş alması mevsiminde tükettiği gıdalarla da ilgilidir.

II. Elizabeth dünyaya geldiğinde kraliçe olma ihtimali hemen hemen hiç yoktur. Dedesi Kral V. George 1936`da vefat edince tahta Elizabeth`in amcası VIII.  Edward geçer. Daha taç giyme töreni yapılmadan amcasının soylu olmayan bir Amerikan kadınla gayrı meşru ilişkisi duyulur. Birinci kocasını aldatttığı için boşandığı, ikinci kocasını da VIII.  Edward’la aldattığının öğrenilmesi İngiliz halkı tarafından tasvip edilmez. Kraliyet mensuplarının boşanmış insanlarla evlenmesi yasaktır. Bunun üzerine amcası sevdiği kadınla evlenmek için krallıktan istifa ederek yerini Elizabeth'in babası olan VI. George'a bırakır. Babası Albert Frederick Arthur George’un 11 Aralık 1936 tarihinde krallığa geçmesiyle yeni varis de Elizabeth olur.

II. Elizabeth hayatı boyunca okula gitmez. Dönemin alanında en başarılı hocalarından dersler alır. Yedi yaşına kadar okuma yazmayı, piyano çalmayı, dans etmeyi ve Fransızcayı öğrenir. Babası kral olduktan sonra kraliçe adayı olduğu kesinleşince din, tarih ve hukuk öğrenimini tamamlar.

Küçük yaşlarından itibaren babaannesinden kraliyet görgü kurallarını öğrenir ve hayatı boyunca uygular. Asla dekolte kullanmaz, açık kıyafet ve yırtmaçlı etek giymez. Oturup kalkması, duruşu, konuşması, tavırları hep ölçülüdür. Eşi Prens Philip dahil kimse kraliçenin önünde yürüyemez, herkes birkaç adım geriden gelmek zorundadır. Kimse kraliçeye dokunamaz. Bir törende tokalaşması gerektiğinde kraliçe elini uzatmadan kimse elini uzatıp tokalaşma hamlesinde bulunamaz, elinde de hep eldiveni olur. Kraliçe ayağa kalkınca herkes de ayağa kalkmak, kraliçe yemeğini bitirdiyse herkes de bitirmek zorundadır. Kraliçe ve kraliyet mensuplarından imza istemek ve onlarla özçekim yapmak yasaktır; çünkü kraliçeye arkasını dönerek fotoğraf çektirmek kraliçenin hiç hoşuna gitmez, bunu saygısızlık olarak addeder. Kraliçe ve kraliyet mensupları hiçbir siyasi partiye yakın olmazlar, seçimlerde halkı etkilemezler. Monarşiyle yönetilen İngiltere’de hem kraliyet hem de meclis vardır. Oy kullanma hakları olsa da hiçbir partiye oy vermezler. Seçilen hükumetle işleri beraber yürütürler. Sembolik değildir kraliçenin yetkisi, istediği milletvekilinin vekilliğini düşürme ve hükumeti feshetme yetkisi vardır, bu yetkiyi hiç kullanmasa da. İstediği kişinin ölüm fermanını çıkarabilir, istediği kişiyi affedebilir. Kraliçe, yurt dışına çıkarken özel uçağını kullansa da krallığın diğer üyeleri tarifeli uçak kullanmak zorundadır. Hatta tarifeli uçakta da ekonomi sınıfında uçarlar.  Kraliçenin yurt içinde ve yurt dışında yardımsever tavırlarıyla dikkat çeker. Monarşiye karşı olanlar bile kraliçeye sempati duyarlar.

Kraliçenin içinde güneş gözlüğü, naneli şekeri, aynası ve rujunu sürekli bulundurduğu çantası semboldür. Konuşması veya yemeği bittiğinde çantayı masaya koyar. Birinin konuşmasından sıkıldığında ve susmasını istediğinde çantasını diğer eline alır. Yurt dışı gezilerinde kendi kanını özel çantasında taşır ve doktoru hep yanındadır.

Hayatı boyunca nüfus cüzdanı, kafa kağıdı, kimlik belgesi olmamıştır. Araba kullanmayı çok sevmesine rağmen ehliyeti yoktur. Yurt dışı gezilerinde kimlik kontrolünden geçmez; çünkü onu herkes tanır, zaten pasaportu da yoktur. İstediği her ülkeye serbestçe gidip gelebilir. Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk tam da budur. Gittiği her yerde İngilizce konuşulur. Kendi çok iyi Fransızca bilmesine rağmen asla Fransızca kelime kullanmaz, yanında bizim de gündelik hayatımızda çok kullandığımız “pardon, tuvalet” gibi kelimeler kullanılırsa hemen düzeltip İngilizce şeklini hatırlatır.

İngilizler kendi dinlerine, dillerine, törelerine sıkı sıkı sarılırken sömürge ülkeleri “batılılaşma, modernleşme” kavramlarıyla kendi törelerini terk ettiği için kimliklerini kaybetti. Sömürgelerinden beslense de İngilizler, gücünü törelerinden alır.

Konuşmalarında İngilizce kelime kullanan, kıyafetlerinde İngilizce yazı tercih eden İngiliz hayranları; gayrı meşru ilişki yaşamanın, açık saçık giymenin modernlik olmadığını; modernliğin çağı yakalamak için çağın gerektirdiği ilme, sanata, teknolojiye önem vermek olduğunu umarım anlamışlardır.

Her insan töreli yaşayıp döneminin ilmine, sanatına, teknolojisine uyum sağlayabilir; her millet töreli yaşayıp kendi töresine uygun ilim, sanat ve teknoloji geliştirebilir.