TRT’nin yaz dizilerinden olan “Balkan Ninnisi”, ismindeki “Balkan” kelimesinden dolayı şayan-ı dikkat bir yapım. Usta sanatçı Erdal Özyağcılar’ın

...harikulade oyunculuğunu takdir etmek dışında diziyle ilgili bir değerlendirmede bulunmayacağım.

Asıl konumuz “Balkanlar.” Üsküp doğumlu büyük Türk şairi Yahya Kemal Beyatlı “Türk’ün gönlünde dağ varsa Balkan’dır, nehir varsa Tuna’dır.” der.  Türk milleti için bin yıllık Anadolu toprakları nasıl vatansa 20. asrın başlarında kaybettiğimiz Balkan coğrafyası da aynı kıymettedir. 1912-1913 yıllarındaki Balkan faciasıyla kaybettiğimiz özbeöz Türk yurdu olan ve her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış bu aziz coğrafya artık gönül dünyamızda yaşıyor. Şimdi üzerinde birçok devletin egemenlik kurduğu Balkan topraklarındaki Türk-İslam medeniyetinin izleri o kadar büyük tahribata rağmen, çok şükür, tamamıyla silinememiştir. Misak-ı Millî sınırları içerisinde yer alan Batı Trakya başta olmak üzere Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bosna-Hersek, Karadağ ve Sırbistan’da ecdadımızdan kalan eserleri görmek ve güzel Türkçemizin hoş sedasını işitmek mümkündür. Zira Yahya Kemal “Türkçenin çekilmediği yerler vatandır.” der.

Yukarda bahsettiğimiz Yahya Kemal dışında İstiklal Marşımızın mustarip şairi Mehmet Akif Ersoy da Balkan kökenlidir. Kosova’nın İpek şehrinden olan istiklal şairimiz Balkan topraklarının elimizden çıkması karşısında adeta feryat eder: “Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti... / Öyle bir gitti ki hem; bir daha gelmez ebedî!” Anadolu’da yaşayan bizler için gül denince aklımıza Isparta gelir ancak yüz yıl öncesine kadar durum böyle değildi. Mehmet Akif’in şiirlerine de yansıdığı gibi en güzel güllerin yetiştiği yer Kızanlık’tır. Bu durum Âsım’daki bir konuşmaya “Öyle olsaydı, şu karşındaki yalçın kelle / Fark olunmazdı Kızanlık’taki güllüklerden!” şeklinde yansımıştır. Hâlihazırda Bulgaristan sınırları içerisinde yer alan ve bütün benliğiyle Türk yurdu olan Kızanlık’ın ülkemizde ne adını ne de yerini bilen var.

Evlad-ı fatihan diyarı olan Balkanları bilmemiz ve oralarda yaşayan soydaşlarımızla bağlarımızı koparmamamız için o yerleri mutlaka gezip görmemiz gerekiyor. Bunun yanında ecdadımızın Balkanlarda yaşadığı macerayı anlatan eserleri okumamız da faydalı olacaktır. Bu minvalde Yavuz Bülent Bakiler’in “Üsküp’ten Kosava’ya” ve Safiye Erol’un “Ciğerdelen” isimli eserleri mutlaka okunması gereken kitaplardır. Bu eserlerle beraber Eski Zağra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi’nin hatıralarını okuyarak Bulgarların soydaşlarımıza yaptığı vahşeti unutmamak ve vesileyle çocuklarımıza millî şuur aşılamak önde gelen sorumluluklarımızdandır. Bugün, kendilerine hak ettikleri muamelenin dışında milletimiz tarafından herhangi bir haksızlık yapılmayan Ermeniler ve Rumlar soykırım masallarıyla bütün dünyayı ayağa kaldırmakta oysaki asıl soykırıma yirminci yüzyılın başlarında Balkanlardaki Türkler maruz kalmıştır. Ne yazık ki bu durumdan bırakın dünyayı kendi milletimizin dahi çoğunun haberi yok. Eski Zağra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi kitabında “Azîz-i kavm idik a’dâ zelîl kıldı bizi / Esîr-i bend-i belâ vü sefîl kıldı bizi” diye feryat eder. Ne kadar acıdır ki uzun zamanlar efendisi olduğumuz Balkanlardan sefil ve perişan bir şekilde çıkarıldık.

Yahya Kemal’in “Kaybolan Şehir” şiirinde Üsküp için söylediği “Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene / Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene!" mısralarını bütün Balkan şehirleri için söylememiz mümkündür. Murad Hüdavendigâr’, Yıldırım Bayezid, Gazi Mihal, Evrenos ve İsa Bey gibi atalarımızın kanları ve canları pahasına vatan topraklarına kattığı Balkan şehirleri şimdilerde yâd ellerde olsa bile gönlümüzde vatan toprağı olarak yaşamaya ilelebet devam edecektir.