Ve bir gece yarısı pencereme dayanır  sitemkar gözlerin .Kar tanesine özenmiş  dağınık saçlarımın aralarından buz gibi eser özlemlerim.



İçimde biryerlerde sızlar bu  yüreğimden  damla damla  düşen  sessiz veda. ..
Titrek sesimden yankılanır  kor olmuş sükutum ,  uzaklara dalan gözlerimin ufkundan çıkan bu kara duman hece hece anlatır dünlerimi.  Bilmem Nem varki dokunsun kalemime , bir ney olup üflesin beni  yârin gönül bahçesine.
Maşuku olmuş gönül evim yârin bir çift gözlerine ,ne yusuf ne Züleyha hiçbir dilber bilmiyor  sen gibi bir Kübra ...
         ... bazen de anlamını bilmediğin bir notada yakalar seni umutların . Öyleki ne dünlerin, ne şimdikilerin nede kiyafetsizleşen hiçliginin hiçbir demde efsunu kalmaz. Bu bir veda mı yoksa merhaba mı bunu ancak yarınlar biliyor. Lakin şu var ki yokluğum varlığına şükrediyor .

Dili geçmiş zamandan çıkıp gelen yine bu senli destanlar hiçliğe gark olmuş ruhuma , gülüşünün sicak hayaliyle  şafaklarıma vuslat yazdırıyor . Kırık kalemim  ne denli kıyılarından geçsede alışa gelmiş hiçliğimin , ufuklarıma vuran sendeligim anka kuşu misali kanat çırpıyor güneşli yarınlara .

Yaşam denen bu döngüye bir anka kuşunun küllerinden harmanlanan nefesiyle yeniden can veriyor kırık kalemim.

Çünkü azizim her ne kadar  mimberden sonsuzluğa  yükselsede fatihalar , başka yarınlara uyanmak içindir dünden kalan karanlıklar.

Bu yüzdendir her daim umut var ki zaten bundandır senli doğan sabahlar..
                           Vesselam